Bu yazıyı 2016 yılında yayınlanmış Şeker Bağımlılığı: Bilimin Vardığı Nokta (Sugar Addiction: The State of the Science) isimli makaleden faydalanarak yazdım. Referansı ve kısa özeti en sonda bulabilirsiniz.
İlk olarak bağımlılıkları çeşitlerine ayırmak istiyorum, madde bağımlılığı ile davranış bağımlılığı aynı şeyler değiller. Bir de şuna değinmem lazım, bir bağımlılıktan konuşabilmemiz için bu bağımlılığın bilim adamları tarafından çalışılmış olması gerekiyor. Örneğin teknoloji ya da internet bağımlılığı, öncelikle gerçek hayatta var olur, ardından bu varoluş fark edilir, laboratuvarlara girer, yeterli sayıda kişi inceledikten sonra bu konuda bilim adamları evet bu bir bağımlılıktır diyerek bir tanımda bulunur ve sonradan da DSM gibi tanı kitaplarına girebilir. Ancak bu süre çok uzun sürebilir bu yüzden bilim tarafından henüz tanınmamış ancak ileride tanınacak olan bağımlılıklarla karşı karşıya olabiliriz.
Madde bağımlılığı: (Substance addiction) Bağımlılık yapıcı bir madde içerir, ve bu bağımlılık yapıcı maddenin bu klasmanda olması için sağlaması gereken kimi koşullar vardır. Bu koşullardan biri maddeyi kullanırken alınan faydaya karşı gittikçe toleransın artması, aynı faydayı elde etmek için daha fazla madde kullanmak gerekmesi (tolerance). Bir diğeri ise maddenin kullanılmadığı süre içerisinde geri çekilme semptomlarının gözlemlenmesi ve bu geri çekilme semptomlarının kişi için rahatsız edici olması (withdrawal). Ayrıca zamanla, kişinin normal fonksiyon edebilmesi için bu maddeye ihtiyaç duyması yine madde bağımlılığını gösteren işaretlerden (dependence.) Son olarak maddenin kullanılmadığı süre içinde maddeye olan isteğin gittikçe artması var, buna aşerme de diyebiliriz (craving). Bağımlılık yapıcı maddeler listesinde nikotin, kafein, alkol, marijuana, opioidler (eroin, morfin), uyarıcılar (kokain, metamfetamin vb.) halusinojenler (LSD, peyote vb.), inhalanlar (tiner, bali vb.) bulunuyor.
Davranış bağımlılığı: (Behavioral addiction) Madde bağımlılığı ile ortak noktaları vardır ancak burada fiziksel bir bağımlılığı pekiştiren bir madde yoktur. Madde bağımlılığı ile ortak özellikleri kişinin kullanmayı durduramadığını hissetmesi. Ara verse dahi stresli bir dönemde yeniden geri dönmesi. Bu konuyla ilgili yalan söylemesi ya da davranışını gizlemeye çalışması. Kendisine ya da çevresindekilere zarar vermesine ya da negatif etkileri olmasına rağmen devam etmesi. Tanınmış davranış bağımlılığı olarak kumar bağımlılığı vardır. Günümüzde teknoloji/internet bağımlılığı üzerine çalışmalar devam etmekte.
Şimdi makalenin anlattıklarından devam edelim.
Yiyecek bağımlılığı?
Ortaya çıkan ilk soru bu bir yeme bağımlılığı mıdır yoksa yiyecek bağımlılığı mıdır? Yeme bağımlılığını davranış bağımlılıkları ile aynı kefede değerlendirilirken, yiyecek bağımlığını da madde bağımlılığı kefesinde değerlendiriyorlar. Yiyecekler spesifiğinde bağımlılıktan devam edecek olursak farelerde yapılan araştırmalar gösteriyor ki şeker ve/veya yağ içeriği yüksek olan besinlere bağımlılık ihtimalinin daha fazla olduğunu buluyorlar. İşlenmiş ve hızlı emilimi olan yiyeceklerin tıpkı uyuşturucu maddeler gibi bağımlılığa daha uygun bir zemin hazırladığını anlatıyor araştırmacılar.
Farmakokinetik özelliklere bakacak olursak ancak şekerin uyuşturucu maddelerden ayrıştığını gözlemliyor araştırmacılar. Uyuşturucu maddeyi kullandıktan sonra aktivasyonu değişen kimi beyin bölgelerinin aktivasyonu (amigdala, pallidum insula vb.) şeker ile birlikte değişmiyor. Ayrıca doğal formunda aktif maddesinin etkisi az olan bitkilere kıyasla (koka yaprakları ve kokain) şekerin miktarını arttırmak az miktarda alınan şekerin faydalarını arttırmıyor. Şeker her ne kadar şeytanlaştırıldığı bir süreçten geçse de çalışmalar şeker tüketmenin ardından daha iyi hafıza, bilişsel performans ve tepki süreleri gözlemleniyor. Şekerin miktarını arttırmak ya da daha rafine formda sunmak kişiyi bu görevlerde daha başarılı kılmıyor.
Kısaca hangi nasıl yiyecekler bağımlılık yapabilir sorusuna cevap varken aslında gerçekten bağımlılık yapıyor mu sorusuna destek daha zor bulunuyor.
Şeker bağımlılık yapıcı bir madde mi?
Şekerin diğer bağımlılık yapıcı maddelerden bir farkı hem hedonik hem de kalorik içeriğinin olması. Fare deneylerinde görülüyor ki tattan bağımsız kalorik farkı tespit edebilen nöronlar var, bu nöronlar kalorili maddeyi kalorisi olmayan maddeye tercih etmeyi sağlıyorlar, tatları aynı olmasına rağmen. Ama sadece kalori değil, aynı kalori olduğunda tatlıyı da acıya tercih ediyorlar. Bunlar sindirmenin başlangıcındaki ve sürecindeki faktörler, bir de buna sindirme sonrası etkileri de eklemek gerekiyor. Kısaca 3 tane basamak var ve bu 3 basamağı insanlarda birbirinden ayırıp bağımlılık yapabilecek kısım tat mı, kalori yoğunluğu mu yoksa tükettikten sonraki etkilerimi karar vermek güç. Bu başlığı şimdi biraz daha ayrıntılandıralım.
Hayvan modelleri
Dopaminin bu konudaki rolü önemli. İlk başta dopaminin artması ile birlikte madde kullanımı başlar, çünkü dopamin maddeyi kullanmaya doğru motivasyondan sorumludur. Ancak madde kullanımı devam ettikçe dopamin seviyeleri düşmeye başlar. Ancak maddenin geleceği öngörülüyorsa (koşullanma) o esnada dopamin artar ve aşerme de diyebileceğiniz maddeye karşı olan istek artar. Kısaca dopamin hazdan değil, motivasyondan sorumludur. Maddeye ulaştıktan sonra gelen ödül ise bildiğimiz alışkanlık döngüsünü pekiştirir (Alışkanlık ile ilgili yazım için buraya tıklayabilirsiniz.)
Biraz daha yaklaşacak olursak, dopamin reseptörlerinden biri olan D2 reseptörü az olan bireylerde bağımlılığa yatkınlık daha fazladır. Yalnız madde kullanımı başladıkça ve arttıkça D2 reseptörü sayısı daha da düşer ve maddeye olan arayış ve bağımlılık daha da artar. Yani kendi kendini besleyen korkutucu bir döngüye dönüşür. Konu şeker olduğunda ise farelerde bir açlık periyodunun sonunda madde bağımlılığına benzer davranışlar gözlemleniyor. Buna karşılık keyifleri istediği zaman şekere ulaşabilen farelerde bağımlılık oluşmuyor, kokaine karşı oluşmasına rağmen.
Kısaca farelerde hem eroin hem de kokain kullanımı artarken şeker kullanımı artmıyor. Ancak kısıtlanma sonrası binge davranışı gözlemleniyor bunun da sebebini homeostasis yani vücut dengesini sağlamaya çalışmak olarak bahsediliyor. Bir diğer deyişle, açlıktan çıkan fareler bir daha açlığa girme riskini de değerlendirerek şekere ulaştıklarında hızla tüketmeye başlıyorlar. Son olarak bu bahsettiğim dopamin artması azalması da yine şekere istediği zaman ulaşabilen farelerde görülmüyor, anca kısıtlanma yaşayan farelerde gözlemleniyor. Bağımlılığı yaratanın şeker değil aslında kıtlık olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Motivasyon
Burada motivasyondan kasıt farelerin kokaini ya da şekeri elde etmek için ne kadar uğraşmaya hazır oldukları demek aslında. Kokain ve eroin ile kıyaslandığında şekeri elde etmek için daha az düğmeye basıyor ve de daha erken vazgeçiyor fareler. Bir de şekerin kokainden daha bağımlılık yapıcı olduğunu söyleyen çalışmalar da var tabii. Bu çalışmaya da değiniyor ancak çalışmanın metodolojisinin hatalarından bahsediyor. Bu fare deneyleri yapılırken zamanlama ve şekerin verilme sıklığı önemli oluyor, aynı zamanda bu tip deneylerde fareler genetiğine göre seçilirler, bahsi geçen “şeker kokainden de daha bağımlılık yapıcı” çalışmasında ise özellikle şekere karşı daha yatkın olan fareler seçiliyor. Bir de şunu eklemek istiyorum, ne yazık ki bilim dünyası da sansasyonel çalışmalara karşı aşılı değil. Bazı araştırmaların sonuçları öyle hoşumuza gider ki o çalışma birden patlar ve çok ses getirir. “Şeker kokainden daha bağımlılık yapıcı” da işte bunun bir sonucu. Bunun aksini gösteren çalışmalar ise duyulmaz ya da popüler bilim portalları “Biz bunu yayınlamadan önce başka bilim adamlarının da bu deneyi yapıp tekrarlamalarını bekleyelim” demez. Psikolojide birçok etkileyici deneyin tekrarı yapılamamıştır (Meraklananlar replication crisis’e bakabilir, wikipedia sayfası burada) Bu yüzden bir karara varmadan önce bir tek ampirik çalışmaya bakmaktansa, eğer varsa meta-analiz ya da inceleme makalelerine bakmak (şu anda baktığımız makale gibi) daha uygundur.
Farelerde kokain, eroin ve şeker konusunda bir başka bulgu da, eğer şekerin içerisine acı bir tat karıştırılırsa fareler tüketimi azaltıyorlar. Buna karşılık kokain ya da eroinin içine acı bir tat eklenmesi, bu negatif etkiye rağmen farelerde kullanımı azaltmıyor. Bu da ilk başta bahsettiğimiz, bağımlılık tanımındaki çok önemli bir madde olan “negatif etkiye rağmen devam etme” ile örtüşüyor. Şu noktada “Ama şeker de kilo aldırıyor, onun da negatif etkisi olmasına rağmen devam ediyoruz tüketmeye” diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu koşulda hatırlatmam gereken, şeker kilo aldırmıyor, şekerin fazlası, tıpkı diğer makrobesinlerin fazlasında olduğu gibi, kilo aldırıyor. Bu yüzden birçok kişi şeker tüketir ve bağımlı olmaz ve de kilo almaz.
Geri çekilme
İşte bu noktada kokain, eroin ve şeker aynı sonuçları veriyor. Tıpkı uyuşturucuya ulaşamayan fareler nasıl davranıyorsa bir süre şekere ulaşamayan fareler de aynı şekilde davranıyor. Üstelik bu aynı davranış dopamin miktarları üzerinden de, yani fizyolojik tepkiler olarak da ölçülebiliyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi, şekerin bağımlılığa en çok benzediği zaman, bir kıtlık, şekere ulaşılması engellenen bir periyodun sonunda oluşuyor. Bu bana “Şekersiz 21 gün” ya da “:ekeri bıraktım” gibi kararların sonunda atak geçirircesine şeker tüketimini hatırlatıyor. Kısaca şekerden kaçmaya çalışırken şeker bağımlılığının tohumları atılıyor olabilir. Burada eklenti şekeri azaltmaya çalışmanın kötü olduğunu söylemiyorum, dünya sağlık örgütü de zaten yetişkinlerde günlük kalori ihtiyacının %5’i eklenti şekerden gelebilir en fazla diyor ki bu da 25-30gr şeker ediyor. Bu yüzden çok fazla eklenti şeker, çok fazla paketli gıda tüketiyor ve bu alışkanlığı değiştirmeye çalışıyorsanız bu 21 günlük girişimler (devam ettiği müddetçe) yardımcı olabilir, ama “şekeri bıraktım” diye başlayan karbonhidrat fobileri, meyve vb. diğer karbonhidrat kaynaklarına karşı da olan korkularla birlikte, sağlıksız sonuçlar doğurma ihtimali bulundurur.
Ortak beyin mekanizmaları
Çok sık duyduğumuz haberlerden biri de şeker kokain ile aynı beyin merkezlerini etkiliyor. Bunu ben her duyduğumda sinirleniyorum doğrusu 😁 Bu “Katiller insanları öldürmek için kullandıkları ellerini et kesmek için de kullanıyorlar” demek gibi bir şey. Herhalde aynı beyin merkezinden olacak, muhtemelen bebeğini görmek isteyen annenin de aynı beyin merkezleri aydınlanır fMRI altında. Motor korteks mi aydınlansın, V1 mi aydınlansın, tabii ki motivasyon kısmı aydınlanır ikisinde de😀. İşte bilimi sansasyonelleştirmeye çalışmanın sonucu doğru ama çarpıtılmış bilgiler popüler bilim kanallarından yayılıyor. Makalemize geri dönecek olursak, insanlarla yapılan çalışmalarda fMRI kullanılır ve beyinin hangi bölgelerinde sinir hücrelerinin daha aktive olduğu gözlemlenir. Bu, eğer yanılmıyorsam, en son 1cm3’lük hacimler ile oluyordu, son 2-3 yılda daha hassas fMRI’lar çıkmış olabilir ama ne kadar yaygınlaşmışlardır bilemeyeceğim. Fare çalışmalarında ise o bölgede spesifik olarak hangi grup nöronlar çalışır ve bu nöronların reseptörlerine kadar bilgi edinmek mümkündür, kısaca fare deneylerinde çözünürlük daha fazladır.
Fare deneyler gösteriyor ki kokain ve şeker kıyaslandığında aslında aynı beyin bölgesinin farklı kısımları tarafından yönetiliyor ve aslında nörobiyolojileri benzer olmakla birlikte tıptatıp aynı değil. Daha ayrıntılı merak edenler makalenin 105-109 arası referanslarını inceleyebilir. Bu blog yazısı için çok teknik olacağından daha fazla ayrıntılandırmayacağım burada.
İnsanlarda şeker bağımlılığı
İlk olarak insanlarda yiyecek bağımlılığı diye bir şey var diyebilir miyiz bu konuda henüz bir karara varılmış değil. Yeme bağımlılığı diye tanımlanan durum binge-eating ile örtüştüğünden dolayı aynı konsepte iki farklı isim veriliyor da olabilir. Daha önce bahsettiğimiz, bağımlılık risk faktörü yaratan D2 reseptörü genin aynı türevi hem bağımlılığa yatkın olanlarda hem de binge eating’e yatkın olanlarda görülüyor (DEHB’de de aynısı görülüyor ama bu makalede bahsedilmemiş. Aynı zamanda DEHB olan bireylerde bağımlılığa yatkınlık olduğu da literatürde bahsediliyor. Bütün bunlar dürtü kontrolündeki başarısızlıktan kaynaklı diye düşünülüyor.)
Şekerin bağımlılık yapıcı bir madde olduğunı gösterecek bulgular pek yok. Şekerin bağımlılık yapmaya en yatkın yanının da tatlılığı olduğu vurgulanıyor. Yeme bağımlılığı teşhisi ile ilgili ölçek kendi içerisinde güvenilir bulunmuyor. Aynı zamanda bu ölçek yine de şeker ya da karbonhidratın özellikle bağımlılık yapıcı olduğunu da göstermiyor. Can çekmesi konusuna gelecek olursak da, çikolata en çok can çekilen, aşerilen yiyecek olarak bahsediliyor ama çikolata aşerme ile uyuşturucu da birbirinden fark ediyor (Çikolata ve duygu durum ile ilgili yazım için buraya tıklayabilirsiniz). Uyuşturucu aşermesinde etkisi zaman geçtikçe kuvvetlenirken yiyecek konusunda daha kısa süreli olan aşermeler gittikçe gücünü kaybediyor. Yiyecek aşermelerini bağımlılıktan daha ziyade yasak koyma ve kısıtlamaların, bu yüzden zihni meşgul etmesi sonucu gelen bir istek olduğunu vurguluyor araştırmacılar.
Sonuç ve Özet
Şekerin bağımlılık yapıcı bir madde olduğunu gösteren yeterince çalışma yok. Ancak şeker kısıtlanmasına giren farelerde gözlemlenebiliyor bağımlılık tipi davranışlar. Aynı zamanda beyin nörofizyolojisine ve nörokimyasına baktığımızda da kokain ve eroinden daha farklı yerleri etkilediği ve daha farklı şekilde etkilediği görülüyor şekerin. Kısaca şekeri bir madde bağımlılığı olarak ele almak doğru değil. En azından mevcut bilimsel bulgular ışığında. Ancak yeme davranışını bir davranış bağımlılığı olarak almak da farklı bir yazının konusu olabilir. Şeker olan sorunların kaynağı kısıtlama ve dürtü kontrolü problemleri olarak görülüyor.
Referanslar
Westwater, M. L., Fletcher, P. C., & Ziauddeen, H. (2016). Sugar addiction: the state of the science. European journal of nutrition, 55(2), 55-69.
The Addicted Brain – Emory University https://www.coursera.org/learn/addiction-and-the-brain