Hem daha önce insanları anlamaya çalışmış kişileri okumaktan, hem insanları anlamaya çalışmaktan ve bunu birçok insanla denemekten, hem de kendimi anlamaya çalışmaktan dolayı, zihnimin içi hep vızır vızır.
“Bu yorucu oluyor olmalı” dedi son terapistim, tam bir textbook terapist yorumu edasıyla. E tabi daha tanımıyoruz birbirimizi, bu yoruculuğun farkında olmadığımı varsaymak başlayabileceği güvenli bir nokta. “Evet yorucu oluyor. Biliyorum.”
“O zaman neden yapmaya devam ediyorsunuz, sizin için bir ödülü olmalı.”
“Bunu yapmamayı bilmiyorum. Meraklıyım evet. Merak ediyorum ve bu hoşuma gidiyor. Ama bu kadar yorulmak istemiyorum beynimin içinde. Bu kadar kalabalık istemiyorum. Ama bunu nasıl yapmayacağımı tam olarak bilmiyorum. Nasıl düşünülmez?”
Konuşma bunun gibi bir şeydi, şimdi net hatırlamıyorum.
Düşünüyorum. Ve düşüncelerimin beni son zamanlarda getirdiği yer şu oldu: Kendime kızmıyorum.
Birlikte çalıştığım çok fazla kişi, çok sinirliler kendilerine. Kendilerini hayal kırıklığına uğratmışlar. Kendilerinden beklediklerini sunamamışlar ya da henüz sunamamış hissediyorlar. Eğer “yapamadım” diyorlarsa daha bir öfke ve depresif hal görüyorum. Kopmak istiyor sanki kendini hayal kırıklığına uğratan bu sorunlu insandan.
Eğer “henüz yapamadım” diyorsa da acele ediyor, endişe, kaygı basıyor. Ya yapamazsam, bir an önce yapmalıyım. Ancak başı kesik tavuk gibi bir halde oluyor. Olur gerekirse koşalım ama nereye koşuyoruz?
Nereye koşuyoruz, istikamet nere? Bu sorunun cevabı pek kimsede yok. Şöhret ve servet doğru cevapmışçasına bir yarış var.
Ama ben kendime kızmıyorum. Kendime kızan biri oldum mu da emin değilim. Olduysam eğer gerek bastırmalarım gerek terapistlerim iyi iş çıkarmışız, anımsamıyorum. Yetersiz olmaktan çok çok korktuğum oldu. Hala korkuyorum. Şimdi yazıyorum ya düşüncemi, diyor içimdeki ses:
🧑🏫 Senden çok daha fazla bilen, çok daha iyi bilen, doğruyu yanlıştan çok daha etkili bir biçimde ayırabilecek birçok kişi var, sana mı düştü insanı insana anlatmak.
Şimdi o konuşunca tabi bir kaygı da geliyor bana. Ya yanlış bir şey dersem. Ya doğru sandığım şey doğru değilse ve ben doğruymuş gibi anlatırsam?
🧝♀️ Kardelen insanlar neler neler yapıyor. Doğruyu anlatmayı bırak yakınsamaya çalışmayıp parasının peşinde ne hesaplar var, azıcık sal kendini.
🧑🏫 Ama bak Boğaziçi’ndeyken de demiştin bir kere “İnsanlar buna önem veriyor” diye. Sonra her şey başına yıkıldı. Kaç yıl oldu tam toparlanamadın. Aynı hatayı yapma.
🧝♀️Kardelen bunu konuşmuştuk. Edepsiz olan sen değilsin. Sana edepsizlik yapıldı.
🧑🏫 Sus öyle deme. Yine başına alacaksın belayı. Sen kimsin ki buna karar veriyosun?
Sen kimsin ki?
Bu soru benim kriptonitim sanırım. Bu soru karşısında un ufak oluyorum. Ben kimim ki?
Ama kendime kızmıyorum. Bakın iç seslerim bana hakaret etmiyor. En fazla “Sen kimsin ki” diyor ben de donup kalıyorum.
Ben kimim ki?
Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış misali, takıldım kaldım bu soruda. Ben kimim? Madem buradayım, ne için yaşayacağım? Çeşitli yeteneklerim var, çeşitli potansiyellerim var, ne yapacağım bunlarla? Ne için kullanırsam bunları iyi olur? İyi nedir? Kötü nedir? Mutlak doğru diye bir şey var mıdır yoksa doğru göreceli bir şey midir? Herkes bu soruları soruyor mu? Sormayan varsa, ki vardır herhalde, neden sormuyor? Kalıtımsal mı çevresel mi? Mutlak iyi varsa nasıl o mutlak iyiye doğru yönelebiliriz, engellerimiz neler?
Zihnimin içi hep vızır vızır.
“Bu yorucu oluyor olmalı.”
Oluyor gerçekten de ama içerisi sessiz olsa daha korkutucu olurdu herhalde. Düşünebilmek güzel, düşünemiyor olsaydım, belki ben de daha saldırgan olurdum. Hani çocuklar için diyoruz ya “Düşünemedi ablası, çocuk o daha.” ya da hayvanlar için diyoruz “İyiliğini istiyorum ama saldırıyor yine de bana, e anlamıyor, düşünemiyor iyiliğini istediğimi, korkuyor tabi.” Düşünememek korkuya sebep oluyor diye anlıyorum ben buradan. Şans da bu ya, kimse bize nasıl düşünülür öğretmiyor. Ya da öğretiyor mu? Felsefe okumaya başladığımda felsefenin nasıl düşünüleceğinin eğitimi olduğunu öğrendiğimde kalbim heyecanla çarpmaya başlamıştı.
🤓 Ne biri bana nasıl düşüneceğimi mi öğretecek, bu öğretilen bir şey miymiş?!
Artık nasıl yalnızlık çekiyorsam zihnimin içinde. Sen terapilere git git, hala seni bu heyecanlandırsın, hala içindeki ses dürtsün seni
🤓 Yalom’dan Schopenhauer Tedavisi‘ni okusana bir daha. Bak sana öyle bir şey lazım.
😶🌫️ Öyle bir terapi, öyle bir yol, öyle bir arkadaşlık ya da partner, nereden bulacağım ki? Yalnızlıktan başka bir şey görmüyorum.
ve içeride herkes susar.
En azından kızmıyorum kendime. İnsan kendine tekrar tekrar kızınca o güzelim zihni, o güzelim potansiyeli boşa gidiyor. Havanda su dövüyorsun. İndir kaldır bir daha kız. Onu yapamadım, şu şöyle olsaydı bu böyle farklı olurdu. Vakti zamanında bilmemne yapmak gerekiyordu.
E tamam işte, sandığın kadar muktedir değilmişsin. Muktedir değil mahlukuz işte. Yetersiziz ve eksiğiz işte. Kötü değiliz. Çirkin değiliz. Sevilmez değiliz. Yani özümüzde değiliz en azından, sevilmesi çok zor insanlar var gerçekten. Soğuk terler atıyorsun anlayacağım, seveceğim diye. Eğer terapist isen. Değilsen de, tekrar tekrar nasıl bu kadar sevilemez olduğuna şaşırıyorsun. Bir de buradan seveyim, yok yine saldırdı, peki şu taraftan sevsem, yine bok attı bana.
İçinde sevilecek bir yan bilemeyen birini de sevmek çok zor iş gerçekten. Artık hobi olarak yapmıyorum. Meslek olarak yapıyorum. Hobi olarak yapmam gerektiğinde, baktım sevemiyorum, ki ben kendimi “içinden sevgi taşan” biri olarak tanımlıyorum, sevecek şey verin bana sevgimi doğaya, hayvana, insana bir şeylere vereyim istiyorum, ama baktım sevemiyorum, yenilgiyi kabul ediyorum ve “Tanrı yardımcısı olsun.” diyorum, sevebilecek olana havale ediyorum. Yine konuyu her yere götürdüm.
Şimdi getiriyorum. Ben istiyorum ki baksın insanlar kendi içine. Önce gördüğüne kızmayı bıraksın. Yeter artık. Sonra da “Benim içimde sevilecek ne var” onu arasın. Bence hepimiz onu bulmak zorundayız. Şahsi görüşüm budur.
🧑🏫 Nereden biliyorsun haklı olduğunu. Sen kimsin ki insanların nasıl iyi olacağını kalkmış söylüyorsun.
Çok yoruyorsun beni eli maşalı. Çok şüphe ettiriyorsun beni kendimden. İyi gelmiyor bana. Alkışçım yok içeride, seni dengeleyecek kimse yok. Erozyona uğramamak için epey enerji harcamam gerekiyor.
Hadi bakalım bunu da paylaştım. Bir iyiliğe vesile olması dileğiyle, eli maşalı sese rağmen.
Sevgiler ❣️